Bu bölümde, su ekonomisinde kullanılan kilit kavramları ve teorileri kavrayabilmeniz için bir temel sunulmuştur. Bu yaklaşım doğrultusunda, öncelikle suyun ekonomik yaklaşım uyarınca nasıl kavrandığı ve diğer ürünlere göre hangi farklı özelliklere sahip olduğu açıklanmıştır. Sonrasında ise, evde kullanılan suyun arz ve talebinin nasıl gerçekleştiği değerlendirilmiştir. Suyun kendine özgü özellikleri suyun arzını ve talebini etkilediğinden, musluk suyu piyasası denge koşullarını da etkiler. Bu nedenle de; suya olan arzın ve talebin su ekonomisindeki fiyatları nasıl etkilediğine ve su fiyatlarının neden piyasa fiyatlarını yansıtmadığına odaklanacağız. Sonrasında ise su piyasasındaki ekonomik verimlilik ile ilgili kilit konulara açıklık getireceğiz
20. Yüzyılın son dönemine kadar, bir üretim faktörü olarak suya birçok ekonomi kitabında daha az önem atfedilmiştir. Su, ekonomistlerin ilgi alanına girmemekteydi. Tarih boyunca, klasik iktisat ekolüne dahil olan diğer ekonomistlerle birlikte Adam Smith, David Ricardo ve Malthus, toprağı bir üretim aracı olarak kabul etmişlerdir (tüm doğal kaynaklar anlamına gelecek şekilde). Bununla birlikte, sınırlı kaynaklar ile gelişme arasındaki bağlantının bir sav olarak ortaya atılmasının Thomas Malthus (1766-1834) ile başladığını söylemek mümkündür. Malthus, Azalan Verimler Kanunu teorisini güçlü bir şekilde savunmuştur. Bu teoriye göre; sabit bir toprağa daha fazla sermaye ve işgücü girdisi eklendikçe, sermayenin ve işgücünün ortak marjinal verimi ile birlikte kişi başına üretim de en sonunda azalacaktır. Klasik iktisat ekolüne dahil olan diğer ekonomistlerden farklı olarak Malthus, kısa vade yerine uzun vadeye ve toprağın sabit olduğu varsayımına odaklanmıştır. Neo-klasik ekonomistler ise genel olarak işgücü ve sermayeye odaklanmışlardır. Aslında, dolaylı olarak yenilenebilen doğal kaynaklar eskiden kolaylıkla üretim sürecine dahil ediliyor ve mevcut talebe göre tükenmez ve sonsuz olduğu varsayılıyordu. Örneğin; Marks'a göre doğal kaynaklar serbest mal olarak kullanılabilirdi. Marks; özel mülkiyetin kaldırılmasının ardından oluşacak toplumun, doğadan elde edilen ürünleri sadece gerçek üretim maliyeti ile üretebileceklerini söylüyordu (Krautkraemer 2005).
Bununla birlikte, söz konusu koşullar günümüzde bir hayli değişmiştir. Sanayi devriminden beri dünya üzerindeki insan nüfusu neredeyse 7,5 kat artış göstermiştir. Dünya nüfusu her sene kabaca 80 milyon artmaktadır. 2009 yılı itibariyle 3,4 milyar olan şehir nüfusunun 2050 yılında, hem bu sürede gerçekleşecek nüfus artışı hem de kırsaldan şehre göç oranını göz önünde bulundurarak, 6,4 milyara yükselmesi öngörülmektedir (WWDR, 2015). Küresel iklim değişikliği, hava kirliliği, doğal kaynakların tükenmesi ve sanayileşme gibi sorunlar nedeniyle çevre, en az bulunan unsurlardan biri haline gelmiştir. Sınırlı kaynakların insanların sınırsız isteklerini nasıl karşılayacağını araştıran bir bilim olan ekonomi, çevre ekonomisi isminde yeni bir alan oluşmasına neden olan bu gelişmelere kayıtsız kalmamıştır.
Ekonomi biliminin şemsiyesi altındaki alanlardan bir tanesi olan çevre ekonomisi, çevre sorunlarının ekonomi ile ilişkisini ve çevre ile doğal kaynakların korunmasının ekonomiye katkısını araştırmakla birlikte Enerji Ekonomisi, Su Kirliliği Ekonomisi, Su Ekonomisi, Su Kaynakları ve Ekonomi gibi birçok alt alanı kapsamaktadır.
Günümüzde doğal kaynaklarla ilgili en sorunlu alanlardan biri su haline gelmiştir. Genel olarak su; tarım alanlarının sulanmasında, sanayi ihtiyaçlarının karşılanmasında ve evde kullanım amaçlarıyla kullanılmaktadır. Yaşam tarzında ve yemek alışkanlıklarında son yıllarda meydana gelen değişiklikler nedeniyle kişi başına su tüketimi artış göstermiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi; hızlı nüfus artışı, şehirleşme, sanayileşme, küresel iklim değişikliği, hava kirliliği veya su dağıtım sistemindeki sızıntılar gibi unsurlar, güvenli su talebini sınırlamaya devam etmektedir. Bununla birlikte, iklim değişikliği ile birlikte yağış miktarlarının daha değişken olması beklendiğinden birçok yeraltı su kaynağı halihazırda azalmaya başlamıştır. Suya olan talebin; büyük oranda üretim, ısıl elektrik üretimi ve evsel kullanımdaki artan talepler nedeniyle, 2050 yılı itibariyle bu güne oranla %55 oranında artması beklenmektedir. 2015 yılında Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan Dünya Su Gelişim Raporu'na göre; "talep ile sınırlı arz arasındaki denge sağlanamadığı takdirde, dünya artan bir şekilde şiddetlenecek küresel su açığı ile karşı karşıya kalacaktır" (WWDR 2015).
Bir doğal kaynak olan suyun insan hayatı için çok büyük bir önemli bulunmaktadır. Temiz içme suyu ve yeterli sanitasyonun sağlanması bireylerin ve bütün olarak toplumun refahı için gereken en temel unsurlardan bir tanesidir. İnsan sağlığı için olmazsa olmaz özelliği ile birlikte sosyal ve ekonomik faaliyetlerde kilit bir bileşen olması nedeniyle özel bir kültürel statüye sahip olan su, bu nedenle kamu politikasında da özel bir konuma sahiptir. Geleneksel olarak temiz su kaynaklarına tüm insanların erişebilmeye hakkı olduğu savunulmuştur ve insanın en temel ihtiyaçlarından biri olan suya insanların asgari ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri oranda (bir kişi için günlük 20 litre) erişebilmesi herkesin hakkı olmalıdır. Birçok uluslararası kurum ve platform, temiz suya - ve sanitasyona - erişimi, insan hayatının sağlıklı ve değerli olmasını için vazgeçilmez olan temel bir insan hakkı olarak kabul etmektedir (URL 1).
Önceleri, temiz su ve sanitasyona erişim için kullanılan su kaynakları uygulamalarının daha çok teknik ve mühendislik alanları ile ilgili olduğu düşünülürdü. Günümüzde ise bu yaklaşımın daha çok talebe yönelik olduğu düşünülmekte ve daha bütünsel bir yaklaşıma doğru bir kayma söz konusudur. Su; enerji, gıda güvenliği ve çevre arasındaki ilişki ağını kuran temel unsurdur. Sorunun ve aynı zamanda bu karmaşık yapı ile ilgili çözüm sürecinin tanımlanması için bütünsel bir yaklaşımın kullanılması gerekir. Dolayısıyla, gün geçtikçe daha fazla kirlenen ve tükenen su kaynaklarının etkili ve verimli bir şekilde yönetilmesi daha da önemli bir hale gelmiştir. Günümüzde, temiz suya erişim oldukça sermaye yoğundur ve aynı zamanda sermaye de sınırlıdır (Green, 2003). Su arzı ve sanitasyon; boru şebekeleri, pompalama istasyonları ve su arıtma işleri gibi altyapıların oluşturulması için yüksek miktarda sermaye yatırımının yapılmasını gerektirmektedir. OECD ülkelerinin; su arzının garanti altına alınması, sızıntı oranlarının azaltılması ve su kalitesinin korunması amacıyla eskiyen ve yıpranan su altyapısını değiştirmek için yıllık en az 200 milyar Amerikan Doları yatırım
yapmaları gerektiği tahmin edilmektedir (URL 2). Suyun temizlenme süreci (akarsuyun veya yer altı sularının ele geçirilmesi, suyun [yüzeydeki veya yer altındaki] depolanması ve depolanan suyun kullanım alanının iletilmesi) bilimsel bir yaklaşım sunarken su kaynakları ve ekonomi arasında çok boyutlu ilişkilerin oluşturulmasında da kritik bir rol oynar. Tarım, enerji, sanayi ve şehir suyu arzı gibi farklı ekonomik sektörler arasında ve yerel, bölgesel ve sınır ötesi su çıkarma, su kirliliği veya suyun dağıtımı gibi nehir havzaları arasındaki finansal ve ekonomik boyutlar, su kaynaklarının kullanımını etkilemektedir. Su Kaynakları ve Ekonomi; ulusal ve uluslararası ölçekteki nehir yatakları, su kaynaklarına değer biçilmesi, su politikası enstrümanlarının tasarlanması ve değerlendirilmesi, su piyasalarının dahil edilmesi ve gelişmiş ve gelişmekte olan bölgelerde şehir suyunun arz edilmesi, sanitasyon ve atık su arıtma ekonomisi alanlarında ileri entegre hidro-ekonomik modellemenin geliştirilmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır (Brouwer 2015). Bununla birlikte su, birçok sektörde ana girdi olarak kullanılması sebebiyle ulusal ekonomiler için çok önemli bir rol oynamaktadır. Bir ülkenin genel kalkınma stratejisi ve mali, parasal ve ticaret politikalarını kapsayan makro ekonomik politikalarının kullanımı, talebi ve su ile ilgili faaliyetlerdeki yatırımı doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir (Sanctuary, 2005).
Su, su kaynakları ve suyun kullanımı ile ilgili olarak çok sayıda boyutta değerlendirilebileceği için; suyu sınıflandırmaya çalışan veya ekonomik bakımdan tanımlamaya çalışan birinin karşılaşacağı zorluklar vardır. Su; tarım, sanayi ve hane halkı tarafından kullanılan ürünler (örn; içme suyu, tarım için sulama suyu) ve hizmetler (örn; hidroelektrik üretimi, eğlence ve rahatlık) üretir. Söz konusu ürün ve hizmetlerin büyük çoğunluğunun temin edilmesi, mevcut suyun niceliği ve niteliğine bağlı olduğundan birbirleriyle ilişkilidir. Suyun yönetimi ve dağıtımı, suyun kaynak olarak eşsiz özelliklerinin değerlendirilmesini gerektirir (URL3). Geçmişte serbest mal olarak tanımlanmasına rağmen su kaynakları sınırlı hale geldikçe suyun tanımı da değişmiştir. Günümüzde su, değerlendirildiği şekliyle iktisadi mal olarak kabul edilmektedir. İktisadi mallar; üretim faaliyetine tabi olan bu nedenle de işgücü, zaman, teknoloji ve kaynak tahsisine gerek duyan mallardır. Suyun iktisadi bir mal olarak kabul edilip yönetilmesi ilk defa 1992 yılında Dublin'de yapılan "Uluslararası Su ve Çevre Konferansında" önerilmiştir. Konferansta kabul edilen Dublin Prensipleri uyarınca su, ekonomik faaliyetlere katkıda bulunan bir değer olarak kabul edilmiştir ve bu bağlamda su, çeşitli kullanım alanlarının tamamında ekonomik değere sahiptir. Bununla birlikte su, iktisadi bir değer olarak tanımlanmasına rağmen bu durumun suyun tüm maliyetlerinin ücretlendirilebileceği anlamına gelmediğinin burada özellikle belirtilmesi gerekir. Dördüncü Dublin Prensibi suyu, yoksul insanların temiz suya erişim hakkını göz önünde bulundurarak ve suyun sosyal boyutuna vurgu yaparak iktisadi bir mal olarak tanımlamaktadır.. Yerel ekonomilerde veya uluslararası seviyede bu konuda fikir birliği vardır.
Dördüncü Dublin Prensibi uyarınca; “Suyun iktisadi bir değeri vardır ve bu nedenle de, ödenebilirlik ve eşitlik kriterlerini göz önünde bulundurmak kaydıyla, iktisadi bir mal olarak kabul edilmelidir” ICWE (1992).
Buna ilave olarak, mal ve hizmetler; özel ve kamusal mal ve hizmetler olarak ikiye bölünmüştür. Piyasa ekonomisinde, sınırlı doğal kaynakların (kömür, petrol, balık, mahsul ve ahşap gibi) tahsisi tipik olarak pazarlardaki ticaret ile belirlenir. Bununla birlikte, su kaynaklarının sahip olduğu bir dizi özgün özellikler nedeniyle suyun tahsis edilmesinde geleneksel piyasa mekanizmalarının kullanılması, suyun yetersiz ve adaletsiz tahsisine neden olabilir. Bu durum, suyun özel bir mal olarak mı yoksa kamusal bir mal olarak mı kabul edilmesi gerektiğine dair soruları da beraberinde getirir (White, 2015). Özel malların iki özelliği bulunmaktadır: rekabet ve hariç bırakma. Rekabet özünde birinin tükettiği bir malın başkası tarafından tüketilememesi anlamına gelir. Hariç bırakma, birinin tükettiği bir malın söz konusu tüketim nedeniyle başkası üzerinde hiçbir etkisi olmamasıdır: hiçbir 'dışsallık' yoktur (Shaw 2005). Su en çok hane halkının su içme, bahçe sulama v.b ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılır. Bu tip kullanımlar; birinin içtiği su diğerinin o suyu içmesini engelleyebileceği için rakip; ve söz konusu su tüketildikten sonra aynı suyu başka hiç kimse kullanamayacağı için hariç bırakılabilir olarak tanımlanabilir (White 2015). Aynı zamanda şişe su da, birisi tarafından kullanıldıktan sonra bertaraf edilmesi nedeniyle özel maldır. Mülkiyet hakları, özel malın oluşumuna neden olur. Ev gibi özel mülkler, yasalar ile oluşturulan mülkiyet hakları ile koruma altına alınmıştır. Bununla birlikte kişinin suya erişim hakkı, tipik olarak birinin mülkiyet hakkı ile aynı doğrultuda tanımlanmamaktadır. Genellikle su hakkı, kişilerin suyun kullanımı ile ilgili olarak sahip oldukları yasal haklardır - herhangi bir miktar suyun mülkiyeti kişilere geçmez (Shaw, 2005). Kamusal mallar rakipsiz mallardır: birisinin kamusal bir malın bir birimini tüketmesi başka birinin söz konusu birimi tüketmesini engellemez. Kamusal mallar da dışsallık kapsayabilir. Bu durum, söz konusu mallardan elde edilecek fayda ve maliyetlerin olduğu gibi piyasa fiyatlarına yansıtılmadığı anlamına gelmektedir. Hariç tutulamayan ve rakipsiz su sanitasyonu kamusal bir maldır. Aynı zamanda sel kontrol hizmetleri de kamusal bir mahiyete sahiptir. Rakipsiz olma durumu, suyun yüksek hariç bırakma maliyeti ile bağlantılıdır. Bu durum hazıra konma, diğer bir değişle suyun üretim maliyetine katkıda bulunmayanların sudan faydalanması anlamına gelmektedir (Farolfi 2011). Kirli su kamusal mal olarak kabul edilebilirken temiz su, kesinlikle rekabetçi bir yapıya sahip olmasına rağmen göl veya yeraltı suyu olması durumunda hariç bırakılabilir olmak zorunda değildir. Aynı zamanda göl ve okyanus kıyısında hoşça vakit geçirme kamusal bir mal olarak kabul edilebilir (URL 4).
Rekabet ve hariç bırakma özellikleri bakımından karma mallar vardır. Bunların içinden doğal tekel malları (örneğin; ortak sulama), hariç bırakılabilir olmalarına rağmen rekabetçi değildirler. Bunan aksine; ortak havuz malları (örneğin; yeraltı tabakalarındaki sular) hariç bırakılamaz ev rekabetçi özelliğe sahiptirler. Diğer taraftan, su ile ilgili diğer ekonomik mal değerler türleri suyun hidrolojik sisteme bırakılmasını gerektirmez. Bunlar örneğin su yollarının taşıması ve hidroelektrik üretimidir. Bunlar bu nedenle iç akıntı kullanımı olarak adlandırılır ve çok az su kullandıkları için tüketilmeyen kullanım olarak kabul edilirler. Bu kullanımlar, özel malların kimi rekabetçi yönlerine sahiptirler. (Farolfi 2011). Özetle; suyun kullanımı (sudan faydalanma sırasında), su kaynağına göre hem özel hem de kamusal mal olarak kabul edilmektedir.
Suyun diğer karakteristik özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
Su 'büyük hacimli' bir kaynaktır: Su, neredeyse tüm ekonomik faaliyetler için zaruri olmasına rağmen suyun çok uzun mesafelere taşınması, özellikle de yerçekimine karşı, ile ilgili çok
fazla örnek yoktur (Zaag 2006). Bu durum, suyun birim ağırlığının veya hacminin ekonomik değerinin nispeten düşük olma eğiliminde olduğunun göstergesidir. Bu nedenle de suyun birim hacminin taşınması için yüksek maliyetler ortaya çıkmakta ve yüksek bir marjinal değer elde edilemediği sürece suyun uzun mesafelerde taşınması genellikle ekonomik olarak uygulanabilir olmamaktadır (URL 5).
Suyun temel bir gereksinim olması: Bu kavram, üretim girdisi olan veya doğrudan insanlar tarafından tüketim maddesi olarak yararlanılan şeyler için kullanılabilir. Üretim girdisi olarak kullanılan herhangi bir öğenin bulunamadığı durumlarda üretim yapılamıyorsa bu öğe, temel girdi olarak adlandırılır. Nihai mal olan bir maddenin tüketilmediği durumda bu malın yerini alabilecek başka herhangi bir mal bulunmuyorsa söz konusu madde, temel madde olarak adlandırılır (Hanemann 2006).
Suyun yerine hiçbir şey konulamaz: Suyun herhangi bir alternatifi yoktur. Ekonomi teorisi, seçme hakkının var olmasına dayalıdır. Suyun ne gibi alternatifleri vardır? Suyun herhangi bir alternatifi yoktur ve suyun yerine seçilebilecek herhangi bir madde bulunmamaktadır. Bu durumun tek istisnası deniz suyunun tuzunun çıkarılması suretiyle içme suyu üretilebilen kıyı şehirleridir. Temel bir madde olması ve yerine hiçbir şey konulamaması nedeniyle su özel iktisadi mal olarak kabul edilir (Zaag 2006).
Son 50 yılda toplam su miktarında herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen çekilen su miktarı üç katı artış göstermiştir (WWAP, 2012). Birçok bölgede yeraltı suyunun çekilmesi geri beslemenin veya sürdürülebilir miktarın üzerindedir. Su kaynakları küresel değişimlerden ciddi oranda etkilenmektedir. İnsan faaliyetlerinden henüz etkilenmemiş çok az sayıda yeraltı ve yerüstü su sistemleri kalmıştır. Bu nedenden dolayı da su arzının miktarı (niceliği) ve özellikleri (nitelikleri) önemli bir bileşen haline gelmiştir. Diğer bir değişle, kullanılacak suyun yeterli niceliğe ve niteliğe sahip olması gerekmektedir. Bu nedenle su ile ilgili araştırma ve tartışmalar suyun niteliği ve niceliğine odaklı olarak yapılmaktadır.
Dünyanın dörtte üçü su ile kaplı olmasına rağmen insanların kullanabileceği temiz su miktarı oldukça sınırlıdır. Dünyada bulunan su miktarı 1,4 miyar kilometre küptür. Tablo 1'de de görüldüğü üzere, bu suyun %97'sini okyanuslar ve denizler oluştururken sadece %3'ü temiz su kaynaklarını oluşturmaktadır. Bununla birlikte temiz su kaynaklarının %2,5'i donmuş bir halde Antarktika, Kuzey Kutbu ve buzullarda bulunmaktadır ve insanların kullanımına uygun değildir. Bu nedenle insanoğlu geriye kalan %0,5 oranındaki temiz su kaynaklarını kendi ve ekosistemin temiz su ihtiyacını karşılamak için kullanmalıdır (WBCSD 2006). Aşağıdaki grafik kullanılabilir temiz su kaynaklarını göstermektedir.
Şekil 11.1. Kullanılabilir Temiz Su Kaynakları (WBCSD, 2006)
Yukarıda da belirtildiği üzere, insanların yaşam standartlarının yükselmesi ve sosyal ve ekonomik gelişimin bir sonucu olarak kişi başına içme suyu ihtiyacı artış göstermiştir. Buna ilave olarak; su kaynaklarındaki mevsimsel azalma, dağıtım ve tedarik şebekelerindeki sızıntılar, su katmanlarının tükenmesi ve istikrarlı bir şekilde azalması gibi etmenler su arzı ve talebi arasında artan bir dengesizlik oluşmasına neden olmuştur. Bu dengesizliğe neden olan en büyük unsurlardan bir tanesi temiz su kaynaklarının kirlenmesidir. Devlet makamları ile kamu ve özel kuruluşlar bu sorunun azaltılması içim çözüm bulmaya çabalamaktadırlar. Esas amaç; tüketicilere iyi niteliklere sahip olan içme suyunun temin edilmesidir. Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedefleri uyarınca, güvenilir içme suyuna ve temel sanitasyona sürdürülebilir erişimi olmayan insanların oranın 2015 itibariyle yarıya düşürülmesi hedeflenmektedir. Islah edilmiş su kaynaklarına erişim, ıslah edilmiş su kaynaklarını kullanan insanların oranını belirtmektedir. Islah edilmiş içme suyu kaynakları; taşınmaz mülklerdeki borulu su sistemlerini (kullanıcının evinin, arsasının veya bahçesinin içinde bulunan borulu su bağlantıları) ve diğer ıslah edilmiş içme suyu kaynaklarını kapsamaktadır (çeşmeler ve yangın söndürme muslukları, borulu kuyular veya su kuyuları, korunan kazma kuyular, korunan su kaynakları ve yağmur suyu toplama hazneleri) (WDI 2015). Dünya genelinde bu hedef doğrultusunda önemli bir ilerleme kaydedilmiştir. Hedefe ulaşan ülke sayısı aşağıda belirtilmiştir.Yukarıda da belirtildiği üzere, insanların yaşam standartlarının yükselmesi ve sosyal ve ekonomik gelişimin bir sonucu olarak kişi başına içme suyu ihtiyacı artış göstermiştir. Buna ilave olarak; su kaynaklarındaki mevsimsel azalma, dağıtım ve tedarik şebekelerindeki sızıntılar, su katmanlarının tükenmesi ve istikrarlı bir şekilde azalması gibi etmenler su arzı ve talebi arasında artan bir dengesizlik oluşmasına neden olmuştur. Bu dengesizliğe neden olan en büyük unsurlardan bir tanesi temiz su kaynaklarının kirlenmesidir. Devlet makamları ile kamu ve özel kuruluşlar bu sorunun azaltılması içim çözüm bulmaya çabalamaktadırlar. Esas amaç; tüketicilere iyi niteliklere sahip olan içme suyunun temin edilmesidir. Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedefleri uyarınca, güvenilir içme suyuna ve temel sanitasyona sürdürülebilir erişimi olmayan insanların oranın 2015 itibariyle yarıya düşürülmesi hedeflenmektedir. Islah edilmiş su kaynaklarına erişim, ıslah edilmiş su kaynaklarını kullanan insanların oranını belirtmektedir. Islah edilmiş içme suyu kaynakları; taşınmaz mülklerdeki borulu su sistemlerini (kullanıcının evinin, arsasının veya bahçesinin içinde bulunan borulu su bağlantıları) ve diğer ıslah edilmiş içme suyu kaynaklarını kapsamaktadır (çeşmeler ve yangın söndürme muslukları, borulu kuyular veya su kuyuları, korunan kazma kuyular, korunan su kaynakları ve yağmur suyu toplama hazneleri) (WDI 2015). Dünya genelinde bu hedef doğrultusunda önemli bir ilerleme kaydedilmiştir. Hedefe ulaşan ülke sayısı aşağıda belirtilmiştir.
Şekil 11.2. Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedefleri ve Ülkeler (World Development Indicators, 2015)
2015 yılındaki Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Raporu uyarınca, 2015 yılı itibariyle 147 ülke içme suyu hedefine, 95 ülke sanitasyon hedefine ve 77 ülke ise her iki hedefe birden ulaşmıştır. Böylelikle, 1990 yılından günümüze 2,1 milyar insan ıslah edilmiş sanitasyon olanaklarına erişim olanağı sağlamıştır. Bunun sonucu olarak, dünya nüfusunun %68'i ıslah edilmiş sanitasyon tesislerini kullanmaktadır. Bununla birlikte, kırsal kesimde yaşayan on kişiden sekizi halen ıslah edilmiş içme suyu kaynaklarına sahip değildir. On kişiden biri (663 milyon) hala ıslah edilmiş içme suyu kaynaklarından yoksundur. Dünya ülkeleri, Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma sanitasyon hedeflerini yaklaşık olarak 700 milyon insan için gerçekleştirememiştir. Ülkeler arasındaki farklılıklar aşağıda belirtilmiştir:
Şekil 11.3. Islah edilmiş su kaynakları (% olarak su kaynaklarına erişebilen popülasyon) (Dünya Kalkınma Göstergeleri veritabanı, 2015)
Islah edilmiş su ve sanitasyon ile ilişkili çok sayıda ve çeşitli fayda olanakları bulunmaktadır. Bununla birlikte, güvenli içme suyuna erişimin ve bunun işlenmesinin ekonomik ve sosyal bir maliyeti vardır. Faydaların ve maliyetlerin her biri aşağıdaki bölümde anlatılmıştır.
Hane halkına tedarik edilen ve hane halkı tarafından kullanılan suyuk miktarı, evlere sağlanan suyun önemli hususlarından bir tanesidir ve hijyeni etkilemesi sebebiyle kamu sağlığını da etkilemektedir. Öncelikle, halkın tamamının temel sanitasyon ve yeterli içme suyuna erişebilmesi insanları daha sağlıklı yapmanın yanı sıra ekonomik ve sosyal olarak da daha üretken yapmaktadır (URL 6). Örneğin; Birleşmiş Milletler, su ve sanitasyona yatırılan her 1$ ile gerçekleşmesi önlenen maliyetler (sağlık hizmeti, hastalık, v.b) ve artan üretkenlik sayesinde 8$ getirisi olduğunu bildirmektedir. Bununla birlikte, son yıllarda oluşan çevre kirliliği ve atıkların su kaynaklarına bırakılması nedeniyle su kaynaklarının büyük çoğunluğunda (yerüstü ve yeraltı suyu) suyun kalitesi azalma göstermiştir. Bu durum, suyun kullanımını (ve potansiyel kullanımını) olumsuz etkilemektedir. Kirliliğin önlenmesi için, kirlilik kaynaklarının kontrol altına alınması ve ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bu sağlamak için yapılacak yatırımların sosyal ve ekonomik faydaları çok önemlidir. Su rezervlerinin, sanitasyonun ve hijyenin olmaması; sağlık ve refahı olumsuz olarak etkileyip evrensel erişime ulaşmak için oldukça büyük ekonomik faaliyet kaybının da dahil olduğu büyük finansal maliyet getirir (WWDR 2015). Hutton ve Heller'e (2004) göre; suyun niteliğine, su ve sanitasyon müdahalelerini iyileştirmenin getireceği ekonomik kazanıma
yüksek yatırım yapanlar, tüm faydalar hesaba katıldığında, gelişmekte olan ülkelerin büyük çoğunluğunun alt bölgelerinde ve yapılan müdahalelerin büyük çoğunluğunda yatırılan her 1$ karşılığında 5$ ile 11$ arasında ekonomik fayda elde edilmektedir.
Yazarlara göre; elde edilecek toplam ekonomik faydalar şu şekilde sıralanmaktadır:
(1) Hastalıkların önlenmesi sayesinde sağlık sektörü faydaları
(2) Hastalıkların önlenmesi sayesinde yapılmayan hasta harcamaları
(3) Önlenen ölümlerin değeri
(4) Su ve sanitasyona erişim nedeniyle tasarruf edilen zamanın değeri
(5) Hastalığa yakalanmayan kişilerin üretime koydukları katkının değeri
(6) Hastalığa yakalanmayan öğrencilerin okula devam ettikleri günlerin değeri
(7) Hastalığa yakalanmayan çocukların çocukluk günlerinin değeri
Tablo 11.1, su ve sanitasyon ıslahı ile ilişkili olası ekonomik faydaları göstermektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere, söz konusu faydalar; Sağlık faydaları, sağlığın iyileştirilmesi ile ilgili Dolaylı ekonomik faydalar ve Su ve sanitasyon ıslahı ile ilgili sağlık dışı faydalar olarak kendi içinde sınıflandırılmıştır. Tablo 11.2'de de görüldüğü gibi, ıslah edilmiş su ve sanitasyon ile ilişkili kolaylıkla tanımlanabilen, soyut olarak ölçülebilen ve ölçülmesi zor arasında sıralanan çok sayıda ve çeşitli fayda bulunmaktadır. Çeşitli sektörler ve kişiler düşünüldüğünde söz konusu faydalar hem (a) maliyetlerde azalmayı hem de (b) müdahalelerden ortaya çıkan ilave faydaları kapsamaktadır (Hutton & Haller 2004).
Table 11.1.Su ve sanitasyon iyileştirmeler kaynaklanan ekonomik faydalar (Hutton Haller, 2004)
FAYDALANICILAR | İshal ile ilgili hastalıkların önlenmesiyle elde edilen doğrudan ekonomik faydalar | Genel sağlığın iyileştirilmesiyle elde edilen dolaylı ekonomik faydalar | Su ve sanitasyon ıslahı ile ilişkili sağlık dışı faydalar |
---|---|---|---|
Sağlık sektörü | İshal ile ilgili hastalıkların tedavisine daha az | Sağlık çalışanlarının ishal ile ilgili hastalıklara daha a | Daha etkili yönetilen su kaynakları ve bunun ekoloji üzerindeki etkisi |
Hastalar |
İshal ile ilgili hastalıkların tedavisine daha az harcama yapılması ve bununla ilgili maliyetlerin azaltılması Tedavi için yapılan ulaşım harcamalarının azalması Tedavi için daha az zaman kaybı |
İşte veya okulda kaybedilen gün sayısının azalmasıyla kazanılan günlerin değeri Hasta çocuklara bakmak için ebeveynlerin/hasta bakıcıların harcadıkları zamanın azalması ile kazanılan değer Önlenen ölümlerin değeri |
Daha etkili yönetilen su kaynakları ve bunun ekoloji üzerindeki etkisi |
Tüketiciler |
Suyun biriktirilmesi veya sağlık tesislerine erişim ile ilgili olarak tasarruf edilen zaman Hane halkı için iş tasarrufu sağlayan cihazlar Daha pahalı su kaynaklarından daha ucuz su kaynaklarına geçilmesi Taşınmazların değerinin yükselmesi |
||
Tarımsal ve endüstriyel sektörler | İshal ile ilgili hastalıklara yakalanmış çalışanların tedavisine daha az harcama yapılması | Çalışanların hastalanmasının üretkenliğe daha az etki yapması | Islah edilmiş su arzı ile tarım ve endüstriye fayda sağlar, su kaynaklarının daha etkili yönetilmesine neden olur, zaman tasarrufu sağlayan veya gelir üreten teknolojilerin ve arsa kullanımını değiştirir |
Doğrudan suyun niteliğini arttırmayı veya kirliliği kontrol altına almayı amaçlayan sosyal parasal harcamalar, kirlilik kontrol maliyetleri olarak bilinmektedir. Artan kirlilik karşısında daha yüksek su niteliğini sürdürebilmek amacıyla yüksek maliyetli teknolojilerin kullanılmasına ve ilave yatırımların yapılmasına gerek vardır. Bu nedenle, kirlilik azaldıkça marjinal kirlilik kontrol maliyetleri artmaktadır. Islah etme ve denetimin de dahil olduğu su arıtma maliyetleri, belediye bütçelerinin önemli bir kısmının kullanıldığı alanlardır. Su arzının ve talebinin şehirleşmiş bölgelerde gerçekleşmesi nedeniyle söz konusu dışsallığın üstesinden gelmek oldukça zordur. Büyük şehirlerde güvenilir ve kirlenmemiş su kaynaklarının güvenceye alınması, ciddi altyapı yatırımları gerektirmektedir (barajlar, pompalama istasyonları, su tesisatı, arıtma tesisleri, v.b.). Son olarak en önemli noktalardan bir tanesi de, kaza sonucu tankerlerden yayılan petrol ürünlerinin temizlenmesi oldukça maliyetlidir (URL 7). Aşağıda gösterilmiş olan Şekil 11.4 bu durumu göstermektedir:
Şekil 11.4. Marjinal kontrol maliyeti (MCC) (Hussen, 2004)
Hussen'e (2004) göre; daha yüksek seviyedeki bir su niteliği sağlanmak istendiği durumda, ikinci veya üçüncü arıtma için ilave bir harcamanın yapılması gerekebilir. Su tip ilave arıtmaların yapılabilmesi için suya kimyasal ve/veya biyolojik arıtma yapacak şekilde tasarlanmış olan yeni ve maliyetli teknolojilerin kullanılması gerekebilir. Şekil 4'te, marjinal kirlilik kontrol maliyetleri bir grafik içerisinde gösterilmiştir. Atığın beşinci ünitesinin kontrol edilmesi veya arıtılması ile ilgili marjinal maliyet 50$ olarak görünmektedir. Bununla birlikte, on beşinci atık ünitesinin arıtılması için gereken marjinal maliyet dört kat artarak 200$ olarak görünmektedir. Şekil 2'de gösterilen grafiğe baktığımızda ve değerlendirmenin 20 ünite üzerinden yapıldığını göz önünde bulundurduğumuzda, on beşinci ünitenin arıtılması durumunda geriye henüz arıtılmamış olan 5 ünite kalmaktadır. Görüldüğü üzere, daha yüksek seviyede bir temizleme veya çevresel kalite için marjinal kirlilik kontrol maliyetleri artan bir oranda artmaktadır (başlangıç noktasına doğru bir hareket).
Dünya genelinde öncelikli olarak evde, sanayide ve tarımda kullanım amacıyla su talep edilmektedir. Kullanım amacına göre su talebi Tablo 2'de özetlenmiştir.
Yukarıda belirtilen Tablo 11.2'de görüldüğü gibi; içme, yemek hazırlama, sanitasyon, çimen ve bahçe sulama ve hizmet üretimi amacıyla evlerde, otellerde, restoranlarda ve çamaşırhanelerde kullanılan su, birçok ülkede kullanılan toplam suyun küçük bir kısmını teşkil etmektedir. Ticaretle ilgili endüstriyel su kullanımı; suyun fabrikalarda, ticaret ofislerinde veya endüstriyel amaçlarla kullanılması anlamına gelmektedir. Bölgeler arasında kullanılan su
miktarı, şehirlerde büyük sanayi tesisleri olup olmamasına veya söz konusu sanayi tesislerinin kullandıkları suyu şehir şebeke su hattından alıp almadıklarına göre farklılık göstermektedir.
Tüm dünyadaki tarımsal alanların %16'sı insanlar tarafından sulanırken geriye kalan %84'lük alan yağmur suyu ile sulanmaktadır.
Tablo 11.2 Kullanım Amacına Göre Su Talebi
Evde Kullanım | Endüstriyel Kullanım | Tarımsal Kullanım |
---|---|---|
İçme suyu Yemek hazırlama Sanitasyon Kişisel hijyen Kültürel varlık Bahçecilik, Araba yıkama |
Ürün ve enerji üretimi Ürünlerin nakliyesi Sanayi suyu |
Sulama Hayvancılık |
Dünya üzerindeki su kaynaklarının %70'i tarımsal amaçlarla kullanılmaktadır. Bunun ardından %22 ile sanayi kullanımı ve %8 ile evde kullanılan su gelmektedir. Sanayide kullanılan su tarımda kullanılan sudan az almasına rağmen; erişilebilir, düzenli ve çevresel olarak sürdürülebilir su kaynaklarına olan ihtiyaç halen devam etmektedir. Evlerde su kullanımı, kişi başına bir günde tüketilen suya dayalı olarak hesaplanmıştır. Gelişmiş ülkelerde kişi başına günlük ortalama su tüketimi miktarı (500-800m3), gelişmekte olan ülkelerdeki insanların günlük ortalama su tüketimi miktarının yaklaşık olarak 10 katı fazladır. Kuraklık yaşanan bölgelerde söz konusu tüketim 20-60m3 kadar düşük olabilmektedir (UNESCO 2000). WBCSD (2009) verileri uyarınca, ülkelerin gelişmişlik oranları dikkate alınarak sektörlere göre su tüketimi miktarları Şekil 11.5'de gösterilmiştir.
Şekil 11.6. 2050 itibariyle su kullanımı (OECD Environmental Outlook Baseline, 2010)
Mal ve hizmet piyasalarının neredeyse tamamında; sınırlı kaynaklar, kaynağın göreceli azlığı ve kullanım değeri ile ilgili bilgi sağlayan, fiyatlar üzerinden dağıtılmaktadır. Bununla birlikte, söz konusu olan su ve sınırlı sayıda olan diğer birçok doğal kaynak olduğunda, gerçek piyasa ender bir şekilde görülmektedir. Su fiyatları, genellikle politik olan ve iktisadi değeri nadir olarak hesaba katan mekanizmalar tarafından yönetimsel bir şekilde belirlenmektedir. Bu nedenle su fiyatları, su arzında meydana gelen kısa ve uzun vadeli değişimlere göre otomatik olarak dengeye gelmemektedir. Kamu görevlileri tarafından belirlenen su fiyatlar kullanılarak su kaynaklarının sınırlı olduğu zamanlarda suya olan talep yönetilebilir. Su talebinin fiyat esnekliği ile ilgili iyi tahminlerin yapılması çok önemlidir (Olmstead 2010).
Fiyatta meydana gelen bir değişime talebin ne oranda yanıt verdiği talebin fiyat esnekliği ile ölçülür. Talebin fiyat esnekliği; talepteki yüzde değişiminin fiyattaki yüzde değişimine bölünmesi ile bulunur. Şehirde yaşayan insanların içme suyuna taleplerinin fiyat esnekliği genellikle düşüktür. Bu oran, Avrupa ülkelerinde -0.1 ile -0.25 arasında değişiklik göstermektedir yani; su fiyatlarında gerçekleşen her %1 artış için suya olan talep %0,1 ile %0,25 arasında azalmaktadır. Avustralya ve Birleşik Devletlerdeki fiyat elastikliği bir nebze de olsa daha fazladır ve -0.1 ile -0.4 arasındadır (Farolfi 2011). Bu; talep değişikliğinin oransal olarak fiyat değişikliğinden az olacağı anlamına gelmektedir. Hane halkı için musluk suyu herhangi bir alternatifi olmayan bir gereksinimdir. Su şirketinin su fiyatını arttırması halinde bile insanlar bu hizmeti kullanmaya devam edeceklerdir. İnsanların şebeke suyunu kullanmayı bırakması için su fiyatlarının gerçekten de çok yüksek seviyelere çıkması gerekir. Musluk suyu bu nedenle düzenlenmektedir (URL 8).
Suya olan talebin esnek olmamasının musluk suyu yönetimi üzerinde kimi sonuçları vardır: belediyenin musluk suyunu hane halkına ulaştırma sorumluluğu olduğu ve su fiyatını azından maliyetlerini karşılayacağı seviyede tuttuğu durumda, satabileceği en yüksek hacimde musluk suyu satar. Diğer bir değişle, musluk suyu fiyatının en düşük olacağı bir eşik bulunmaktadır. Bununla birlikte, evde kullanım amacıyla şebekeden temin edilen suyun fiyatının düşük olması, suya olan toplam talebin daha yüksek bir seviyeye çıkmasına neden olmayacak ve su tüketiminde çok az bir artışa neden olacaktır. Ancak aynısını tıbbi/sağlık hizmetleri için söylemek çok olası değildir; çünkü su talebinin elastikliği ile karşılaştırıldığında söz konusu hizmetlerin elastikliği daha yüksektir. Kısa vadede sağlık hizmetlerinin fiyatının marjinal maliyete çekilmesi durumunda, sağlık hizmetlerine olan talep nedeniyle söz konusu hizmetlerin tüketiminde büyük artış görülecektir. Bu durum Şekil 11.7'de gösterilmiştir.
Şekil 11.7. Musluk Suyu: Talep Esnekliği-Marjinal Maliyet Fiyatlandırması
Şekil 11.4 ve 11.5'de de görüldüğü üzere, suyun talep elastikliği düşüktür. Bu durumda, su fiyatının marjinal maliyet üzerinden fiyatlandırılması, hane halkı tarafından kullanılan suyun miktarını çok fazla arttırmayacaktır. Bununla birlikte, su ile karşılaştırıldığında, sağlık hizmetlerinin talep elastikliği daha fazladır. Sağlık hizmeti fiyatlarının marjinal maliyet seviyesine çekilmesi, sağlık hizmeti talebinde daha fazla artışa neden olacaktır.
Su Bedava Olabilir mi? Fiyat sistemi kıt kaynakların alternatif kullanım alanları arasında maksimize edecek biçimde dağıtılmasını sağlar. 2014 yılında İrlanda, daha önce bedava dağıtılan şebeke suyundan para almaya başladı. Bu durum önemli ölçüde protestolara neden oldu. Buradaki argüman şu şekildeydi: su zengin ya da fakir herkes için hayati önem taşıyan zorunlu bir maldır. Bu nedenle halkın bu zorunlu mala fiyat ödemesi yanlıştır. Dolayısıyla suyu devlet bedelsiz olarak arz etmelidir. Bu düşünce oldukça yaygın bir düşüncedir. Bunun en büyük nedeni suyun; elde edilme, depolanma ve dağıtım giderleri dışında bedava dağıtılması gereken halka ait bir kaynak olarak görülmesidir. Aslında, birçok ülkedeki içme suyu (aynı zamanda da sulama suyu) fiyatları, suyun sağlanması için harcanan altyapı ve personel giderlerini tam olarak yansıtmamaktadır. Su, makul bir fiyat yerine bedava verilse ne olurdu? Suya düşük bir fiyat yerine bedava olarak sunmak arasında tüketilen su miktarı açısından çok büyük fark vardır. Aşğıdaki şekil 11.8 de görüldüğü gibi p0 gibi bir fiyat uygulandığında e tüketiciler q0 kadar tüketecektir. Ancak fiyat 0’a indirildiğinde tüketiciler tüketimlerini q1 e kadar arttıracaklardır. Bu durumda aslında sıfır fiyatta tüketilen suyun çoğunun marjinal faydası oldukça düşüktür. Ek tüketim, bu durumda oldukça düşük marjinal faydası olan alanlara kayacaktır. Örneğin, arabalar yıkanırken daha çok su harcanacak veya evlerede bahçeleredeki su sızıntılarına ve kaçaklarına gerekli özen gösterilmeyecektir. Ek su miktarını temin etmek maliyetlidir ve bedava olarak arz edilecek su diğer malların üretiminde kullanılacak olan kıt kaynakları kullanmayı gerektirecektir.
Şekil 11.8. Musluk suyunun marjinal faydası
Su "piyasası" homojen değildir. Farklı alt sektörlerin (tarım, sanayi, elektrik, ulaşım, sel koruması) farklı özellikleri vardır (Zaag, 2006). Bununla birlikte bu çalışmada, suyun evde kullanımı irdelenmiştir.
Toplumsal refahın en üst düzeye çıkarılması olarak tanımlanan ekonomik verimlilik, kaynakların verimli kullanılmasını gerektirir. Dağıtım etkinliği; kaynakların toplum tarafından en çok istenen mal ve hizmetlerin üretilmesinde kullanılması anlamına gelmektedir. Üretim etkinliği; mal ve hizmetlerin üretimi için en az maliyetli üretim tekniklerinin kullanılmasına işaret etmektedir. Dağıtım etkinliğinin olması için üretim etkinliğinin olması gerekir. Kaynakların optimum dağılımı için gereken en temel koşul MM=MF (Marjinal Maliyet = Marjinal Fayda) eşitliğinin sağlanmasıdır çünkü marjinal faydayı en üst seviyeye çıkarmayı hedefleyen tüketici, kendisini en fazla tatmin edecek mal ve hizmetleri talep edecektir. Karını maksimize etmek isteyen üretici ise marjinal maliyetin piyasa fiyatına eşit olduğu noktaya kadar üretime devam edecektir. Diğer bir değişle, dışsallıkların ve diğer piyasa aksaklıklarının olmadığı durumda, piyasa talep ve arz eğrileri, marjinal faydanın marjinal maliyete eşit olduğu noktada kesişecektir. Bu nokta aynı zamanda toplam fazlanın (tüketici fazlası artı üretici fazlası) maksimize edildiği noktadır. Pareto optimumu olarak bilinen koşullarda birinin durumunu kötüleştirmeden bir başkasınınkinin durumunu iyileştirmeyi sağlayacak şekilde üretimi yeniden düzenlemenin veya malları yeniden dağıtmanın bir yolu yoktur. Şekil 11.9'da da gösterildiği üzere, bu koşullar Winpenny (2005) tarafından su piyasası ile ilişkili olarak ele alınmıştır.
Şekil 11.9. Piyasa Dengesi (Winpenny, 2005)
Şekil 11.9'da, tüketicilerin tüketilen su miktarına ödemek isteyecekleri ücretin talep eğrisi gösterilmiştir. Bu eğrinin normalde, suyun birbirini izleyen artışında azalan marjinal değerlemeyi yansıtacak şekilde, soldan sağa doğru aşağı eğimli olması gerekir. Arz eğrisi; talepteki artışın sadece su sistemindeki maliyet artışı ile karşılanabileceğini yansıtacak şekilde yukarı eğimlidir. Fiyatların sabitlenmesi bakış açısına göre; talepteki kalıcı artışın karşılanması için sistemin genişletilmesinin uzun vadeli marjinal maliyetleri açısından bakılarak maliyet planının yorumlanması gerekir. Bu temel kavramlar, yeraltı su tabakalarındaki su seviyesinin aşırı derecede azalması gibi azalan tüketimin getirdiği faydaların gelecekteki alternatif arzların maliyeti ile azaltıldığı su 'madenciliğine' eşit derecede uygulanabilir. Şekil 7'de gösterildiği üzere, OA birim su OE fiyatında üretildiği zaman net faydalar maksimize edilir. Talep eğrisi ile arz eğrisi arasında kalan ve CBD olarak gösterilen alan net faydayı göstermektedir. Tüketimin bundan fazla olması durumunda, mesela tüketimin H noktasında
olduğunu varsayalım, AH arası fazla talebin karşılanması için oluşan maliyet (ABIH arasındaki alan) ABFH faydasını BIF oranında aşar. Diğer taraftan, örneğin aşırı fiyat artışı veya ciddi kısıtlamalar nedeniyle tüketimin K noktasına inmesi durumunda, tüketici faydasında gerçekleşen kayıp olan KMBA maliyet tasarrufu olan KLBA alanından fazladır ve bu nedenle de bu çözüm de optimum değildir (Winpenny, 2005).
Aslında, geleneksel anlamda su piyasasında herhangi bir denge noktasından bahsetmek çok zordur. Uygun bir değer sistemi üzerinde mutabakata varıldıktan sonra fiyata dayalı enstrümanların uygulanması, söz konusu su olduğunda özellikle zordur çünkü suyun musluklardan akışı oldukça karmaşıktır ve çok sayıda dışsallık, piyasa aksaklığı ve yüksek iletim maliyeti içerir (Franks ve diğerleri 1997). Bütün bunlara rağmen; piyasadaki kararlar, piyasa katılımcılarının özel maliyetlerine ve özel faydalarına bağlı olarak gerçekleşir. Mal ve hizmetlerin tüketilmesi veya üretilmesinin piyasaya katılmayanlar üzerinde dışsal maliyet veya fayda yaratması durumunda, piyasa arz ve talep eğrileri artık gerçek marjinal sosyal fayda ve marjinal sosyal maliyeti yansıtmayacak duruma gelir. Bunun sonucu olarak, piyasa dengesi sosyal olarak (Pareto) koşullarını yansıtmaz.
Üreticilerin ve tüketicilerin faaliyetleri sonucu başka üretici ve tüketiciler sağlamış oldukları doğrudan yararlara veya yükledikleri maliyetlere dışsallık denir. Dışsallıklar fiyatlandırılamadığı için üretim ve tüketimin toplumsal yarar ve maliyeti birbirinden farklılaşmakta, bu da piyasa başarısızlığı olarak kabul edilmektedir. Yani fiyat mekanizmasıyla söz konusu maliyet ve faydaların bireysel ve toplumsal olarak arzu edilen üretim ve tüketim miktarının birbirine eşitlenmemesine yol açarak, sosyal refah kaybına neden olur.
Hussen (2004) tarafından öne sürülen sav üzerinden söz konusu durum şu şekilde açıklanabilir:
Sosyal faydalar = Özel faydalar + Dışsal faydalar ve
Dışsal faydalar > 0 olduğundan,
Sosyal faydalar > Özel faydalar
Sosyal maliyetler = Özel maliyetler + Dışsal maliyetler ve
Dışsal maliyetler > 0 olduğundan,
Sosyal maliyetler > Özel maliyetler
Su sektöründeki pozitif dışsallıklar ıslah edilmiş su ve sanitasyonla ilişkilidir. Kaliteli suyun kullanılmasının getirdiği çok sayıda fayda yukarıda açıklanmıştır. Suyun yaygın bir şekilde tek kullanıcı tarafından kullanılmasının diğer kullanıcılar üzerinde olumsuz etkileri (dışsallıklar)
bulunmaktadır. Sanayi faaliyetlerinin bir sonucu olarak uzun vadede su kaynağının azaltılması en önemli olumsuz dışsallık olarak kabul edilebilir. Bu, makro ekonomide olumsuz dışsallık olarak adlandırılır. Kısa ve orta vadede de birçok olumsuz dışsallık bulunmaktadır. Örneğin; bir kasabadaki kirlilik, alt kullanıcıların ilave arıtma maliyetlerine maruz kalması anlamına gelebilir. Benzer bir şekilde, sulama alanlarından gelen drenaj suyu genellikle yüksek seviyedeki tuz, besin maddesi ve tarım ilaçlarını beraberinde taşıyarak suda yaşayan habitatların kaybına neden olur (Kay ve diğerleri 2005). Kamuoyu baskısı ve suya her zamankinden daha fazla talep olması nedeniyle, dışsallığın önemi su sektöründe son yıllarda tekrar ön plana geçmiştir. Diğer taraftan; yeni bir barajın inşası, içme suyu şebekesinin genişletilmesi, su arıtma tesisinin tamir edilmesi veya küçük çaplı sulama planının yenilenmesi gibi faaliyetlerin tamamı ciddi oranda yatırım ve fayda-maliyet analizinin yapılmasını gerektirmektedir. Aynı zamanda suyun kendine özgü özelliklerinin de hesaba katılması gerekmektedir. Karar vermeden önce olumsuz dışsallıkların hesaba katılmaması, dikkatli bir şekilde analizlerin yapılmaması veya bunların maliyet harcama analizlerine dahil edilmemesi, söz konusu yatırımların etkinliğini ve verimliliğini olumsuz yönde etkileyecektir.
Diğer taraftan, yukarıda da bahsedildiği gibi, rekabetçi bir piyasada; piyasa fiyatlarının arz ve talep arasındaki dengeyi sağladığı noktada malların etkin dağıtımına ulaşılır. Bu noktada; su kullanıcılarının her biri, ilave bir birim suyun kullanılmamasından elde edilen ilave veya marjinal faydanın söz konusu bir birim suyun kullanılmaması nedeniyle gerçekleşmeyen maliyete eşit olduğu seviyede su kullanmaktadır. Bununla birlikte, birçok malda olanın aksine, suyun kullanımının, kullanıcının maliyetine yansıtılmayan çok daha geniş etkileri olabilir (White, 2015).
Şekil 11.10. Su kullanımında dışsallıkların maliyeti (Grafton ve diğerleri, 2013)
Şekil 11.10'da gösterildiği gibi; talep eğrisi, bir birim su üretimi sonucunda bir kişinin elde ettiği marjinal faydayı göstermektedir. Arz eğrisi, üretilen ekstra bir birim suyun üretimdeki marjinal maliyeti yansıtmaktadır. Herhangi bir dışsallığın bulunmadığı durumda piyasa dengesi tamamen etkilidir. Marjinal sosyal maliyet marjinal faydaya eşittir. Marjinal sosyal maliyet fiyattan daha fazladır. Şimdi, dışsallığın olduğu durumda ne olduğunu irdeleyelim. Örneğin; bir kullanıcının doğadan büyük miktarda su çektiği durumda söz konusu kullanıcının muhtemelen suyun taşınması ile ilgili maliyeti ödemesi gerekecektir. Bununla birlikte, bu durum diğer su kullanıcıları için herhangi bir ödeme yapmak zorunda olmadıkları maliyetleri doğurabilir. Söz konusu maliyetler ile ilgili örnek olarak; mahsul üretimi, su ürünleri, hoşça vakit geçirme veya biyolojik çeşitlilik için daha az suyun kalması verilebilir. Söz konusu dışsal etkiler genellikle piyasa fiyatlarına yansıtılmaz. Sonuç olarak bu etkiler, kullanıcıların ödemek zorunda oldukları maliyetlere yansıtılmaz ne bu nedenle de kullanıcılar ne kadar su kullanacaklarına karar verirken bu etkileri hesaba katmazlar. Bu etkiler olumsuz dışsallıklar olarak tanımlanırlar ve bir kaynağın kullanılmasıyla ortaya çıkan sosyal ve özel marjinal maliyetler arasında bir 'takoz' yaratırlar. Fiili miktarların hesaba katılması durumunda, marjinal sosyal maliyet eğrisi, tüketiciler tarafından ödenen fiyatı aşar (White 2015). Olumsuz dışsallıklar nedeniyle, su kaynaklarına genellikle olması gerekenden daha az değer biçilir ve su kaynakları, hem özel hem de dışsal maliyetleri kapsayan etkili dağıtıma kıyasla daha fazla kullanılır.
2 Islah edilmiş su ve sanitasyonun ekonomik faydaları, yapmaları gereken birçok faaliyet için borulu su şebekesine ihtiyaç duyan hane halkını, işletmeleri ve sanayi kuruluşlarını etkilemektedir. Sağlığın kötüleşmesini azaltarak ülkeler üzerinde etkide bulunan refah, söz konusu bilişsel bozukluklara, suyla ilgili mortalite (ölüm) oranlarında azalmaya, v.b durumlara kısmen neden olabilir.
Brouwer, Roy (2015) Water Resources and Economics Volume 11, Pages 1-50 (July)
(http://www.unwater.org/downloads/Water_facts_and_trends.pdf)
Farolfi, Stefano (2011), an Introduction to Water Economics and Governance in Southern Africa
Notes for The Course Water Economics and Governance, www.iwega.org/
Franks T. Kay, M., Smith L.E.D. (2005) Water: Economics, Management and Demand, Published by E & FN Spon, An imprint of Chapman & Hall, 2–6 Boundary Row, London SE1 8HN, UK,ISBN 0 419 21840 8.
Green, C. (2003), Handbook of Water Economics: Principles & Practice, John Wiley & Sons Ltd., Chichester.
Grafton, O., Pittock, J., Tait, M., White, C., (2013), Water Security, Economics, and Governance, Tilde University Press, Melbourne. ISBN: 978-0-7346-2006-4.
Hanemann, W. M. (2006) “The Economic Conception of Water” in P. P. Rogers, M. R. Llamas,
and L. Martinez-Cortina (eds) Water Crisis: Myth or Reality? Taylor and Francis, 61-91.
Hussen, Ahmed M (2004) Principles of Environmental Economics, published in the Taylor & Francis e-Library, ISBN 0-203-57050-2.
Hutton & Haller, (2004), Evaluation of the Costs and Benefits of Water and Sanitation Improvements at the Global Level. Water, Sanitation and Health Protection of the Human Environment, World Health Organization, Geneva.
ICWE (1992), The Dublin Statement and report of the conference. International conference on water and the environment: development issues for the 21st century. 26-31 January. Dublin.
Krautkraemer, A. (2005) Economics of Natural Resource Scarcity: The State of the Debate Jeffrey April, Discussion Paper 05–1.
OECD Environmental Outlook Baseline, 2010.
Olmstead, Sheila M. (2010) The Economics of Managing Scarce Water Resources. Review of Environmental Economics and Policy, volume 4, issue 2, summer, pp. 179–198.
Sanctuary, M Tropp. & Berntell, H. (2005) A., Making water a part of economic development. The economic benefits of improved water management and services. Stockholm International Water Institute (SIWI), Sweden & WHO.
Shaw W. Douglass (2005) Water Resource Economics and Policy an Introduction Edward Elgar Publishing Limited ISBN 1-84376-917-4.
The Millennium Development Goals Report (2015) United Nations New York,
UNESCO. 2000. Water Use in the World: Present Situation/Future Needs. [http:// webworld.unesco.org/water/ihp/publications/waterway/webpc/pag16.html]
WBCSD 2006 The World Business Council for Sustainable Development,
http://www.wrc.org.za/Pages/html/research-ksa1.htm.
White, Chris (2015) Understanding water markets: Public vs. private goods Global Water Forum, http://www.globalwaterforum.org/2015/04/27/
WHO By M. Sanctuary, H. Tropp and A. Berntell, Stockholm International Water Institute (SIWI), Sweden.
Winpenny, James (2005), Managing Water as an Economic Resource
WDI 2015, (http://data.worldbank.org/)
WWDR 2015, The United Nations World Water Development Report, Water for a Sustainable World. Published by the United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization, 7, place de Fontenoy, 75352 Paris 07 SP, France.
Zaag, P. Van Der (2006), Water as an Economic Good: The Value of Pricing and The Failure of Markets The Value of Water Research Report Series is published by UNESCO-IHE Institute for Water Education, Delft, the Netherlands in collaboration with University of Twente
http://www.fao.org/docrep/007/y5582e/y5582e05.htm
URL 1. http://www.wrc.org.za/Pages/html/research-ksa1.htm.
URL 2. http://www.unwater.org/downloads/Water_facts_and_trends.pdf
URL 3. http://www.fao.org/docrep/007/y5582e/y5582e04.htm
URL 4. endofabundance.com/teoa_sample_secure.pdf
URL5.https://www.zu.de/info-wAssets/
URL 6. https://people.hofstra.edu/geotrans/index.html
URL7.https://people.hofstra.edu/
URL 8. http://www.economicshelp.org/blog/7019/economics/examples-of-elasticity/.