Suyun birbirine bağlı iki boyutu vardır: miktar ve kalite. Su kalitesi; insan sağlığı, gıda üretimi, ekonomik faaliyetler, ekosistem sağlığı ve biyolojik çeşitlilik gibi, ekosistemlerin ve insan refahının tüm yönleriyle ilgili olan önemli bir kavramdır.
Bir su ortamının kalitesi; organik veya inorganik maddelerin konsantrasyonlarının, özelliklerinin ve fiziksel yapılarının bütünü, su kütlesindeki sucul biotanın kompozisyonu ve durumu ve su kütlesinin iç ve dış faktörlere bağlı zamansal ve mekansal farklılığı olarak tanımlanabilir. (http://www.who.int )
Diğer bir değişle su kalitesi; genellikle bir veya daha fazla biyotik türün gereksinimi ve/veya insanlar için ihtiyaç veya amaca yönelik kullanılan suyun kimyasal, fiziksel ve biyolojik özellikleri olarak tanımlanabilir. Su kalitesi ekolojik süreçlerin devamlılığına katkıda bulunur. Su kalitesinin iyi olması, yerli balık popülasyonlarını, bitki örtüsünü, sulak alanları ve kuş yaşamını desteklerken, kötü olması insanlar ve ekosistemler için sağlık riski oluşturabilir. Ayrıca, suyun; içme, sulama, rekreasyon (yüzme, kürek), endüstriyel prosesler, denizcilik ve nakliye, balık ve kabuklu deniz ürünleri üretimi, bilimsel çalışmalar ve eğitim, vb amaçlar için kullanılabilmesi uygun su kalitesine sahip olmasına bağlıdır.
Her tatlısu kütlesinin fiziksel ve kimyasal özelliklerinin tek bir modeli vardır ve bu model büyük ölçüde drenaj havzasının ve akiferin; iklimsel, jeomorfolojik ve jeokimyasal koşulları tarafından belirlenir. Su genellikle kullanımdan sonra hidrolojik sisteme geri döner ve eğer arıtılmadan deşarj edilirse, çevreyi ciddi şekilde etkileyebilir. Dolayısıyla, su kalitesi, suyun çevresi ve arazi kullanımı ile yakından bağlantılıdır; tarım, kentsel ve endüstriyel kullanım ve rekreasyon gibi insan kullanımlarından etkilenir. Belirli besin düzeylerindeki artışlar da dahil olmak üzere su kalitesindeki değişiklikler, sucul yaşam ve ardından yaban hayatı ve nihayetinde de insan doğası üzerinde ciddi olumsuz etkilere neden olabilir. Sucul ekosistemler, su kalitesini korumada önemli bir rol oynamaktadır. Bu ekosistemler su kalitesinin önemli göstergeleridir. Su kalitesi sağlanmazsa, doğal değer kaybı yaşanır ve su kaynaklarının ticari ve rekreasyonel değeri de azalır. Yapılan araştırmalar, dünyada su kalitesinin en çok insan faaliyetleri nedeniyle azaldığını göstermektedir. Hızlı nüfus artışı, hızlı kentleşme, sanayi tesislerinden yeni kirleticilerin ve yeni kimyasalların deşarjı ve istilacı türler su kalitesinin bozulmasına neden olan başlıca faktörlerdir. Buna ek olarak, iklim değişikliği de su kalitesini etkileyecektir.
Yönetsel açıdan bakıldığında ise, su kalitesi kullanma şekline göre belirlenir. Rekreasyon, balıkçılık, içme suyu ve sucul organizmalar için temiz su gerekirken; hidroelektrik tesisleri için su kalitesi çok daha az öneme sahiptir. Farklı kullanımların farklı su kalitesi gerektirdiğini bilmek önemlidir. Bu durumda, su kalitesinin iyi olup olmadığını tayin etmek için tek bir ölçü yoktur. Örneğin, içmesuyu olarak kullanılan su, sulama için kullanılabilirken, sulama için kullanılan su içmesuyu standartlarını sağlamayabilir. Ayrıca, balıkların ve doğal yaşamın farklı ihtiyaçları vardır. Balıklar oksijenlerini ve besinlerini sudan karşıladıkları için yeterli oksijen ve besin kaynağı içeren suya ihtiyaç duyalar. Bu nedenle, kullanım türüne göre kılavuzlara bakar ve gerekli standartları uygularız. Örneğin, su kalitesi için geliştirilmiş olan ilk kılavuz 1984-1985’te Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yayımlanmıştır ve Avrupa standartları ve uluslararası standartlar geliştirilene kadar kullanılmaya devam edilmiştir.
Standartlar ulusal kurumlar tarafından da suyun kullanımı ile ilgili politik ve teknik/bilimsel kararlara ve varsa uluslararası taahhütlere dayanarak belirlenir. Ayrıca, ICS 13.060 bölümünde yer alan Uluslararası Standardizasyon Kurumu (ISO) düzenlemeleri gibi uluslararası standartlar da mevcuttur. Avrupa Birliği AB Su Çerçeve Direktifi (23 Ekim 2000 tarihli Avrupa Parlementosunun ve Konseyinin 2000/60/EC Direktifi) su politikaları alanında topluluk eylem çerçevesini oluşturmuştur. Bu direktifin öncelikli hedefi 2015 yılına kadar bütün AB üye ülkelerinde sudaki kirlenmesinin önüne geçilmesi ve “iyi su kalitesi”ne ulaşmak için gerekli tedbirlerin uygulanmasıdır.
Su kalitesi kılavuzları ve standartları, suyun kullanm amaçlarına göre belirli parametreleri, ilgili temel bilimsel bilgileri ve ekolojik açıdan toksikolojik eşik değerlerini verir. Su kalitesini değerlendirmek üzere kullanılan ortak standartların çoğu ekosistemin sağlığına, temas güvenliğine ve içmesuyuna yöneliktir. İçmesuyu yönetmelikleri maksimum kirletici seviyelerinin belirlendiği sağlığa yönelik standartlardır. İçmesuları enfeksiyon riski taşımamalıdır ya da sağlığa zararlı, kabul edilemeyecek düzeyde kimyasal konsantrasyonları içermemelidir. Estetik açıdan tüketici tarafından kabul edilebilir olmalıdır. Fekal kirlilik kontrolü, herhangi bir su kaynağındaki riski değerlendirebilmeye ve belirlenen riskleri gidermek için uygun arıtım uygulanmış olmasına bağlıdır.
Bir nehrin, gölün, yeraltı suyunun veya denizel alanın su kalitesini belirlemek ve değerlendirmek için ölçülebilir parametreler gerekmektedir. Bu parametrelerin ölçümleri su kalitesindeki değişiklikleri belirleme ve izlemede, doğal çevrenin sağlığını ve kullanım amacına uygunluğunu belirlemede kullanılabilir. Su kalitesi, çözünmüş oksijen, bakteri düzeyi, tuz miktarı (veya tuzluluk) veya sudaki askıda katı madde miktarı (bulanıklık) gibi birçok faktörle ölçülür. Bazı su kütlelerinde, mikroskobik alg konsantrasyonu ve pestisit miktarı, herbisitler, ağır metaller ve diğer kirleticiler de su kalitesini belirlemek amacıyla ölçülebilir. Bu parametreler, temel olarak suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri olarak sınıflandırılır.
Su kalitesi, alanda yapılan ölçümlerle ve/veya labaratuvarlarda yapılan deneylerle belirlenir. Alanda yapılan ölçümler, su örneklerinin toplanması ve analiz edilmesi, analiz sonuçlarının değerlendirilmesi çalışmaları ve bulguların raporlanması su kalitesi izleme konusunun başlıca unsurlarıdır. Bir su kütlesinde yapılan analiz sonuçları su örneğinin alındığı yer ve zaman için geçerlidir. Bu durumda izleme programının hedeflerinden biri; su kalitesindeki mekânsal ve/veya geçici değişiklikleri değerlendirmek için (düzenli ve yoğun örnekleme ve analizler yoluyla) yeterli veri toplamaktır.
Fiziksel ölçümler; su sıcaklığı, derinlik, debi ve bulanıklığı içerir. Bu ölçümlerin tümü su kütlesi içinde kirleticilerin nasıl taşındığını ve karıştığını analiz etmek için faydalıdır ve balıkların ve diğer sucul doğal yaşamın habitat ihtiyacı ile bağlantılı olabilir. Örneğin, birçok balık türü belirli bir sıcaklığa ihtiyaç duyar ve bu sıcaklıktan daha soğuk veya daha sıcak sulara toleransı yoktur.
Kimyasal ölçümlerle çok sayıda farklı kimyasalın konsantrasyonunu ve kimyasal özelliklerini kontrol edebiliriz. Deney sonuçları bir litredeki suya düşen miligram cinsinden kimyasal (mg/l)olarak tanımlanır. En temiz su bile sayısız kimyasal içerdiğinden ve hepsini ölçmek mümkün olmadığından kimyasal su kalitesi çalışmaları söz konusu problem ile ilgili en önemli kimyasallara odaklanır. Bu nedenle; tarım arazilerindeki çalışmalarda tezek, gübre ve pestisitlerde bulunan kimyasallar ölçülürken, endüstriyel alanlarda çalışmalar yakın çevredeki endüstride kullanılan kimyasallar üzerine odaklanır.
Bakteriolojik analizler ile suyun hijyenik kalitesini ölçeriz. Su kütlesinin bakteriolojik kalitesi özellikle su kütlesini içme suyu temini amacıyla kullandığımız zaman çok önem kazanır.
Bir su kütlesini kalite açısından değerlendirebilmek için belirli periyotlarla toplanmış olan (aylık, sezonluk ve yıllık) su kalitesi verilerine sahip olmak gerekir. Herhangi bir müdahalenin hemen ardından bu parametre değerlerindeki farklılıkları ortaya çıkarmak için izleme yapmak gerekir. Dünya genelinde, su kalitesi verilerinin ve izlemenin eksikliği, doğal ve antropojenik kirleticilerin çevre ve su kalitesi üzerindeki potansiyel etkileri hakkında bilgi eksikliği, su kirliliği problemini tanımlama ve çözme yolundaki en büyük problemlerden biridir. Birçok ülkede, su kalitesinin öncelikli olmaması; su kalitesi ile ilgili görevler için yeterli kaynak ayrılmamasına, kurumların bu konuda güçlenememesine ve koordinasyon eksikliğine sebep olmaktadır. Dünya nüfusunun yaklaşık %25’inin temiz suya erişimi olmadığı düşünüldüğünde insan sağlığı için su kalitesinin önemi anlaşılmaktadır.
Suyun, yerleşim yerlerinde, özellikle içmesuyu amaçlı kullanımı için başta kaynak güvenililirliğini ortaya koymak amacıyla su kütlelerinde izlenme yapılmalıdır. İçmesuyu amacına yönelik su kalitesi ölçümleri halk sağlığına ve estetik konulara odaklanır. İnsanlar tarafından kullanılacak suyun uzun yıllar boyunca güvenli bir şekilde kullanılması garantilenmelidir. Bu garanti, sağlık koruma düzeyinin yüksek olduğunu gösterir. İzleme ve kontrol teknolojileri, kaynak suyu kalitesinin izlenmesini ve biyolojik ve kimyasal tehditlerin ortaya çıkarılmasını sağlar. Bu teknolojiler, sonradan gerekli olacak arıtma için sınır koşulları tanımlamamıza yardımcı olur ve beklenmedik bir kirlenmede erken uyarı sağlar. Arıtma prosesinden çıkan suyun yüksek kalitede olması şarttır. Bununla birlikte; su kalitesinde dağıtım sırasında meydana gelen değişikliklerin tespiti ve tüketicinin musluğundan akan suyun kalitesinin de izlenmesi gerekmektedir. Genellikle uygun yapılmayan planlama, tasarım ve inşaat işlerinin sebep olduğu, dağıtım sisteminde meydana gelen su kalitesindeki bozulmalar; bakım/onarımın ve su kalitesi kontrolünün yetersiz olması; su kaynaklarının neden olduğu ve su yoluyla bulaşan hastalıkların sebebi olabilir. Hızlı kentleşme, nüfus artışı ve altyapının eskimesi dağıtım sistemine ilave yük getirir.
Su kalitesini sağlamak için standartların en azından bilimsel kanıtlara dayanması ve içmesuyu kalitesinin verimli ve etkin bir şekilde izlenmesi, değerlendirilmesi ve yaptırımı güvence altına alınmalıdır.